Emre Madran Hocamızın Anısına
Emre Hoca için 14 Aralık 2013 tarihli ICOMOS Türkiye Genel Kurulu‘nda düzenlenen Anma Paneli için yazılmıştır.
Bugün Emre Madran anısına bana birkaç söz söyleme izni ve ayrıcalığı verildiği için minnettarım.
Emre Hoca 26 Eylül günü, benim de doğum günüm olan gün vefat etti. Artık her yıl bu günde onu da anacağım demektir. Ölüm tarihi ne olursa olsun, hepimize çok yanlış, çok vakitsiz geldiği kesin. Erkenden bıraktı gitti bizi. İlk duyduğumda, daha yapılacak bir sürü işi kalmışken gidenlere duyduğumuz o isyan duygusunu yaşadım. ODTÜ Şehircilik bölümünün Raci Bademli hocası gibi. Emre Hoca’nın da böyle şeyleri insanın aklına getirmeyen, yaşsız bir havası, bir dinamizmi vardı.
Benim Emre Hoca’yla olan anılarım, üç farklı dönemden oluşuyor. İlkin, ODTÜ Şehircilik öğrencileri için 1996 yılında açılan Koruma Yan Dal programında onu tanıdım. Elinde büyüdük denebilecek yaşlardaydık. Belki mimarlık öğrencileri kadar yoğun olmasa da, bizim üzerimizde de çok etkisi, emeği oldu. İkinci olarak, Koruma ve Restorasyon Uzmanları Derneği- kısaca KORDER’de birlikte çalıştık. Nimet Özgönül Hoca ve kendisinin de önderliğinde, güzel bazı projeler yaptık. Arkadaşım Nilgün Öz ile bana, yönetim kuruluna taze kan getirmemiz için çok güvendiler. Biz de canla başla çalıştık tabi. Üçüncü olarak ise, doktora tez danışmanım oldu. Ankara Üniversitesi’nde, çok-disiplinli yapısı ve kamu yöneticilerine uygunluğu ile ilgimi çeken, Sosyal Çevre Bilimleri adlı bir programda doktora yaptım. Emre Hoca gibi diğer üniversitelerin hocalarından yararlanırlardı. Tezimde kesinlikle Emre Hoca’yla çalışmak istediğimi biliyordum. Beni anlayacağına, alışılmışın dışında fikirlerim olduğunda bunlara saygı gösterip destekleyeceğine güveniyordum. Nitekim öyle oldu. Belki hayal ettiğime mümkün olan en yakın nitelikte bir doktora tezini, başta Emre Hoca olmak üzere, Mehmet Tunçer ve Ruşen Keleş’in yer aldığı tez izleme komitem, ayrıca Nuran Zeren Gülersoy ve Zekai Görgülü’nün de yer aldığı tez jürisi sayesinde yazabildim.
Emre hoca Ankara Üniversitesi’ndeki program gibi, farklı yerlerdeki görevleri kabul etmeye açıktı. Benzer şekilde çeşitli belediyelere danışmanlık yapması, onu her aradığımda başka bir şehre seyahat programlamış olması da meslek alanının her yerine uzanabilmesinin bir işareti gibiydi. Açık fikirli, geniş gönüllüydü.
Mimarlar Odası dergisinde birtakım yapılaşmaları eleştiren, ‘koruma uzmanı’ diye imzaladığım bir yazım çıkmış ve eleştirilenlerden gelen tepki sonucu başım fena derde girmiş gibi hissettiğim günlerde, Emre hocanın da bir mesleki platformda, bir yazısına ‘sade vatandaş’ olarak imza attığını gördüğümde mahçup olmuştum. Emre Hoca tevazu göstermekten de çekinmezdi.
Desteğini hep hissederdik. Arkamızda dayanılabilecek bir bilgi sütunu gibi dururdu adeta. Mimarlık bölümünde ondan ders almış olan öğrencileri, gezilerden bahsediyorlar. Piknik havası aklıma geliyor. Doktora tez savunmam için ODTÜ’de bize ayarladığı odaya giderken, binanın önündeki bahçede öğrencileri ile bir ahşap piknik masasında oturmuş sohbet ediyordu, görünce stresim azalmıştı bir nebze.
Vakıflar’da ve Kültür Bakanlığı’nda çalışmış, daha sonra akademiye geçmiş bir meslek adamıydı. Uygulama ile teoriyi, akademiyayı birleştiren bu çizgi, bana önemli bir örnek oldu. Böyle de yapılabilir dedirtti. Üslubu da öyleydi. Kalender, ama uzmanlık alanına hakimiyetinden de ödün vermeden.
İki sene önce, yurtdışından dönmeye hazırlanırken, bir ‘post-doc’ araştırma bursuna başvurmak istediğimi söylediğimde, bana uygulamalı bir işten kaçıyorum diye kızmıştı. Bana yazdığı mesajdan bir alıntı yapayım: “Yine bir araştırma. Oysa sen birikimini artık pratiğe dökmek durumundasın. Sanırım çoğumuza araştırma daha rahat geliyor. Ne de olsa uygulamaya dönük bir proje kadar sorumluluk almıyorsun. Senin kalitesde (eğer yanılmıyorsam) insanların artık bu ülkeye olan borçlarını, uygulamaya yönelik ya da akademik ortamda ödemeleri lazım diye düşünüyor ve yarından tezi yok bu sistemde yerlerini almalarını diliyorum.” Alan yönetimi konusundaki bu araştırma bursunu nihayetinde aldım. Ama araştırma projesi de, benden beklenenden daha fazla uygulamaya dönük olarak gelişiyor. Ona olan minnet borcumu, ancak mesleğimi aktif ve iyi yaparak ödeyebileceğimi düşünüyorum.
Şimdi sizinle bizim ‘kuşaktan’ bazı arkadaşlardan sözler paylaşmak istiyorum:
İki farklı seferde aynı şeyi söyleyen Açalya Alpan ile Gülsün Özkan Koru, Emre Hocanın: onlara “Siz çok değerlisiniz” demesini unutamadıklarını ifade ettiler. Gülsün ayrıca diyor ki: “ODTU’de Emre Madran ve Nimet Özgönül’ün birlikte verdikleri Arkeolojik Alan Yönetimi ile ilgili bir ders almıştım. Kredisi aslında oldukça az olan bu derste mevzuat bilgisi yanında sanki bir stüdyo dersi alıyormuşçasına pratiğe de dönük çalışmalar yapmıştık. Çok az hocanın verebileceği türden sevgi ve anlayış vermişti bize. Topladı bizleri Aydın’a götürdü. Hatırlıyorum da seçilen otobüs firması bile çok itinalı olmuştu. Açıkça derste biz öğrencilere siz çok önemli ve değerlisiniz demişti. İnsan başka bir insandan hayatta kaç kere böyle sözler duyabilir? Gerçekten de öyle hissettik. 3-4 günlük gezimizde Aydın ve İzmir yöresindeki tüm ören yerlerini gezdik, her adımda bir bilgi, bir not… Akşamları ise biz önemli insanlara çok zengin sofralar kuruldu, sohbetlerde samimiyet ve sevgi vardı. Yine çok sevdiğim rahmetli hocamız Raci Bademli’nin ışığını görmüştüm gözlerinde ve sözlerinde. Mesleki ve insani açıdan çok şey öğrendik. Sonraki çalışmalarımda da kitaplarını kaynak olarak kullandım. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.”
Pınar Aykaç diyor ki: “Emeklilik etkinliğinde ‘Öğrendiğim her şeyi bir an önce aktarmak istiyorum. Sanki zamanım azalıyor’ gibi bir söz etmişti ve biz hocam hiç olur mu saçmalamayın demiştik. Şimdi sanki hissettiğini düşünmekteyim zamanının azaldığını. Bir de her zaman bizlere çok güvenirdi. Size ben bildiğim her şeyi anlattım artık top sizde derdi. Bilemiyorum kuşak farkına filan hiç inanmazdı gibime geliyor.
Son olarak ise, tuhaf görünse de aslında çok kerametli sözlerin bulunabildiği, Ekşi Sözlük’ten alıntılar paylaşarak bitireceğim (https://eksisozluk.com/emre-madran–3909204):
- 1. “Bütün bir fakültenin her bölümünde emeği geçen ve istisnasız her bölümün öğrencileri tarafından da sevilen hocamız. Daha dün kantindeydi yine gözleri yarı kapalı, gülümseyerek sohbet ediyordu. Bugün acı haberi aldığımızda inanmak çok zor oldu. Kendisini daha yeni tanımıştım ve kısa süreliğine hocam olmuştu ancak gerek bilgisiyle gerek insanın içini ısıtan hayat ve insan sevgisiyle yeri ayrıydı ve hep öyle kalacak. Nur içinde yat hocam her şey için teşekkürler.”
- 2. “ODTÜ’deki tipik ‘öğrenciyi ne kadar zorlarsak o kadar iyidir’ yaklaşımının dışında davranan ender hocalardan biriydi. Üçüncü sınıfta ofis stajı yerine, arkeolojik alanlarda kazı çalışmalarına katılmak mümkündü. Emre Madran ve Nimet Özgönül, Orhan Bingöl idaresindeki Aydın, kazısında da çalışıyorlardı. Kalacak yer, yemek ve asgari ücretten maaş sağlıyorlardı. Bir önceki yazı kapı kapı dolaşarak geçirdiğimden bu benim için bulunmaz nimetti. Aydın’ın Ortaklar beldesine yakın bu sıcak köyde, saat 6’da kalkardık. Emre hoca dizlerdeki şortu, kafasında şapkası, gözünde gözlükleri önden bir telaşla yürürdü hep. Kazı ve rölöveyle ilgili ne öğrendiysem ondan ve Nimet Hocadan öğrenmiştim. Bir de o güne kadar, doğup büyüdüğü şehirle üniversite okuduğu şehir dışında başka şehir görmemiş, Ege’nin sularına dahi girmemiş bir çocuk olarak, Emre Hoca’yı bizi haftasonlarında gezmek ya da denize girmek için götürdüğü yerlerle hatırlıyorum. Denizin içinden elleriyle su alıp alıp kafasına dökerken ‘gelsenize çocuklar’ deyişi hala gözümün önünde. Hocalara karşı çekingenliğimizi biraz onun biraz da Nimet Hocanın samimi davranışlarıyla atlatmıştık. İyi insandı her şeyden önce. Nur içinde yatsın.”