Oy ve Ötesi’ne ilişkin yeni gözlemler ve öneriler
İki gün kadar önce ‘2014 Yerel Seçiminde Sandık Müşahidi olan bir Oy ve Ötesi gönüllüsünün Güncesi’ adlı bir yazı yazdım. O yazı, seçimin hemen sonrasındaki taze izlenim ve duygular eşliğinde yazılmıştı. Aradan geçen birkaç gün içinde yaşadığımız gelişmeler ile, öncekinin yanına bazı yeni gözlemler ekleme ihtiyacı doğdu. Bunlar esasen iki başlık altında toplanıyor: Oy ve Ötesinin bizlerden istediği, ‘geleceğe yönelik öneriler’ ve bu oluşumun niteliğine dair düşünceler.
1. Geleceğe yönelik öneriler:
Zaten dile getirilmeye başladı, tekrar olsa da katıldığım önerileri de dahil ederek bir sonraki seçimdeki etkinliğimizin daha başarılı geçmesi için aşağıdaki önerileri yapabilirim:
– Sürecin çok daha uzun bir döneme yayıldığın hesaba katarak, seçmen listelerinin oluşumundan oyların seçim kurullarına teslimine, itirazlara ve yeniden sayım isteklerine kadar tüm aşamaları düşünerek her biri için ayrı strateji geliştirmek.
– Müşahit eğitimi paketlerinde ortaya çıkabilecek her durum ile ilgili kanun maddelerini eşleştirmek. Belki sandık başı ortamını canlandırma oyunları oynamak, böylece gönüllülerin kendilerini işe daha hakim hissetmelerini ve sonradan çıkacak soruları başından daha detaylı olarak öngörme fırsatı vermek.
– Sandık başı aşamasında, sayıların elvermesine bağlı olarak her sandığa bir değil iki müşahit göndermek. Hangi partiden kart alınacağında daha stratejik olmak, Sandık Kuruluna girmek için daha fazla şansı olan kartlar aldırmak (mesela bir müşahit CHP/MHP/LDP kartı alır, biri bağımsız aday kartı).
– Oyların teslimi: Bu aşamada da müşahit görevlendirmek. Vardiyalı çalışılabilir, zira gecenin o saatine kadar çoğu kişinin enerjisi tükeniyor.
Seçimin şeffaf geçmesini sağlayan müşahitlik projesinin yanısıra, daha geniş anlamda demokrasi kültürünü geliştirmeye yönelik başka projelerin de Oy ve Ötesi’nce tasarlanıyor olabileceğini tahmin ediyorum. Belki Anayasa okumaları, farklı konularda kanun ve yönetmelik okumaları, avukatların desteğiyle hukuki farkındalık yaratma ve yasal hak arama becerisi geliştirme seminerleri vb etkinlikler, meclis çalışma düzeni ile ilgili bilgilendirmeler, siyasal partilere üyelik ve çeşitli kollarında çalışmak için teşvik ve hazırlık niteliğinde etkinlikler, KADER gibi doğrudan siyasetle ilgilenen derneklerle beraber çalışmalar, AKP’nin etkin örgütlenme sisteminin incelenip bu modelin farklı amaçlarla uyarlanabileceği örgütlenmeler olabilir.
2. Oy ve Ötesi oluşumunun niteliği:
Oy ve Ötesini önemli ve kayda değer bulmamın bir nedeni, genelde fazla rahat ve apolitik yaşadığı imajına sahip olan eğitimli, üst sosyo-ekonomik kesimden ve çoğunlukla genç vatandaşların önemli bir sosyal amaçla, sıkı bir örgütlenme içine girişini sağlamasıydı. Bazı kestirme ikilikler vardır, toplumsal konuları kolay anlayabilmek için yaptığımız: mesela ‘örgütlenemeyen sol’ ve ‘örgütlenebilen sağ’ gibi. Bu algıyı kıran, toplumuzun çok ihtiyacı olan, nitelikli insan kaynaklarını harekete geçiren türde bir oluşum olması benim çok hoşuma gitti. Sonuçlar da o yüzden şaşırtıcı derece etkiliydi sanırım. Gerekli unsurların bir araya gelip de bunun gerçekleşmesi çok sık olan bir şey değil. Zaten bu seçimleri özel kılan o aciliyet, ölüm-kalım meselesi hissi de ender bir fırsat yarattı, yeterince duyarlı olup Oy ve Ötesi/ Sandık Başındayız oluşumlarına kaydolabilenler için.
Bir yandan da, Oy ve Ötesi’nin kimliğini ve ülkenin sosyal panoraması içinde nereye oturduğunu da sık sık sorar buldum kendimi. Girişimin eğitimli ve genç yapısı, her ne kadar AKP’ye de başvurmuş olsa da (doğal olarak onlara ihtiyacı olmayan AKP örgütlenmesi tarafından ilgi görmeyerek) aslında oluşumun iktidar dışındaki başlıca partilerle daha yakın bir amaç uyumluluğu ve iletişiminin olması (müşahitlik kartlarını aldıkları partilerle mesela), ister istemez oluşumu biraz ‘Gezi’ saflarına konduruyor, akıllarda. Toplumumuzun içine düştüğü/ düşürüldüğü malum kutuplaşma ortamında, ‘Çapulcu’ mu ‘Hüloğcu’ mu diye seçmek gerekirse yanıtı oldukça net olur. Oy ve Ötesi ekibi, “ikisi de değil, biz bağımsız ve herkese eş mesafedeyiz” diyeceklerdir, sanırım. Ama bu güçlü ve doğal kimlik yakıştırma eğiliminden kurtulmak o kadar kolay değil. Ben de “Oy ve Ötesi aslında Gezi’nin Sandık Ayağı” önermesini kabul edebilirim. Ancak Gezi’de sihirli bir kapsayıcılık, kucaklayıcılık hali vardı. Dün akşam Sosyal İnovasyon Merkezi’nce organize edilen etkinlikte konuşan ekip üyelerine bakınca, biraz ‘corporate’ tavırlar (İngilizce sözcükler kullanmalar mesela) bazı arkadaşlar arasında bu toplumu kapsayıcılık ve inandırıcılık potansiyellerini gözümüzde düşürdü. Belki bu noktada önemli olan, Oy ve Ötesinin kendini nasıl konumlandıracağı. Bunu partiler ve toplumun kabaca ayrıldığını gördüğümüz ana kesimleri (AKP/ dindarlar, CHP/ laikler-ulusalcılar, MHP/ etnik Türkçüler, HDP/ Kürtçüler, ayrıca Aleviler, diğer solcular vb) açısından da yapabilir ve kendini otoriter/demokrat, muhafazakar/liberal (ya da kısaca İktidar ve Muhalefet) gibi ikililiklere göre tanımlayabilir. Hiç tanımlamasa bile bir şekilde başkaları tarafından tanımlanacaktır. Belki bu konuda samimi ve net bir duruş göstermesi iyi olur. O zaman da CHP ve diğer liberal/sosyal demokrat/ sol partilerin daha iyi örgütlenmesine destek olmayı seçer.
Bir başka duruş da şu olabilir: madem fazla ‘Gezici’/muhalefet olarak tanımlanmak istemiyoruz, toplumun tümüne kucak açmak, ulaşmak istiyoruz, o zaman da seçim günü müşahitliklerimiz sayesinde zaten güzelliklerini kısmen tadabildiğimiz, ‘öteki’ ile olumlu bir ilişki/paylaşım çalışmalarına ağırlık vermeli. Bu bana çok hoş bir fikir gibi geliyor, ve belki fazla idealist olacak ama toplumsal cepheleşme/ yarılmalarımızı yumuşatmaya ve empati/diyalog kültürünü geliştirmeye biraz olsun katkısı olabilir.
İşte böyle.. Umarım yararlı bir şeyler bulunabilir bu gözlemlerden.. Oy ve Ötesi’nin onu şu anda bizim için özel yapan niteliklerini koruyarak kurumlaşmasını ve daha çok uzun sürecek güzel bir hikaye yazmasını diliyorum. Teşekkürler.